EKREM HAKKI AYVERDİ HÜSN-İ HAT KOLEKSİYONUNA KISA BİR DEĞİNİ…

EKREM HAKKI AYVERDİ HÜSN-İ HAT KOLEKSİYONUNA KISA BİR DEĞİNİ…

Ekrem Hakkı Ayverdi bir önceki asrın en mühim hüsn-i hat sanatı koleksiyonerlerinden biri.  Ayverdi’nin ömür boyunca biriktirdiği, emanetçiliğini yaptığı, gözü gibi koruduğu ve ülkemizin geleceğine miras bıraktığı birbirinden değerli hat sanatı eserleri emin ve ehil ellerde muhafaza ediliyor. Bu keyfiyet koleksiyon kadar koleksiyoner için de büyük baht olsa gerektir.

Yılların maddi ve manevi birikimine bin bir emek ve özenin eklenmesiyle vücut bulan koleksiyonların sonraki nesil ve asırlara sarkaçlanabilmesi için öncelikle salih evlatlara, kıymetbilir emanetçilere ihtiyaç duyuluyor.

Sanat ve mimarlık tarihçisi, restoratör, mimar, mühendis Ekrem Hakkı Ayverdi, kırk yılda, tabir caizse ‘kılı kırk yararak’ özenle oluşturduğu sanat koleksiyonunu, yazma kitaplarını, hüsn-i hat, ebru, tezhip, cild eserlerini, yazı takım ve sair aletlerini müessisi olduğu Kubbealtı Kültür ve Sanat Vakfı’na bağışlayarak bugünlere gelmesini temin etti. Böylelikle Ayverdi’nin yazı koleksiyonu son yıllarda birbirini ardına müzayede salonlarına düşen meşhurların terekeleriyle aynı akıbeti yaşamadı.

UZMAN BİR KOLEKSİYONER…

Koleksiyoner eser satın alırken ya bu hususta bizzat kendisi yetkin olmalıdır ya da konunun uzmanına müracaat etmelidir. Ekrem Hakkı Ayverdi mimarlık tahsili gördüğü yıllardan itibaren hat sanatının inceliklerine nüfuz ederek bu alanda Fatih devri hattatlarının üslup farklılıklarını tefrik edebilecek kadar uzmanlık kesbetmiştir.

Koleksiyona dâhil edilen eserlerin zaman içerisinde konversiyona ihtiyaç duyacağı erbabınca malumdur. Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih’teki evinde sergilediği eserlerden restorasyona ihtiyaç hâsıl olanları kimi zaman kudretli bir hattata, kimi zaman usta bir mücellide, kimi zaman duayen bir kâğıt ustasına, kimi zaman da ehil bir müzehhibeye teslim ederek eserlerin yeniden hayata tutunmasını temin etmiştir.

ŞEYH HAMDULLAH’TAN AZİZ EFENDİ’YE…

Ayverdi koleksiyonunu 15’inci yüzyıl ile 20’inci yüzyıl arasında hüsn-i hat sanatına kamış kalem ve mürekkepleriyle hizmetleri sebkat eden onlarca hattatın, Osmanlı hat sanatı üstadının eserleriyle taçlandırmış. Koleksiyonu yazılarıyla şenlendirmekte olan üstadların isimlerini burada zikretmeyi mühim bir vazife olarak görüyoruz. Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisârî, Hâfız Ahmed Efendi, Ali Vasfi, Hâfız Osman Efendi, İbrahim Nâmık Efendi, Mahmud Celâleddin Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mehmed Şevki Efendi, Ahmet Refet Efendi, Abdullah Kırîmî, Abdurrahman Hilmi Efendi, Mustafa Kütâhî, Çemşir Hâfız Salih Efendi, Esmâ İbret Hanım, Hâşim Efendi, Ahmed Râkım Efendi, Mustafa Rakım, Seyyid Mehmet Kütâhî, Eşrefzâde Ali Sırrı Efendi, Mehmed Es’ad Yesârî, Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi, Karalamacı Mehmed Hamdi, İsmâil Zühdî Efendi, Bakkal Arif Efendi, Sâmi Efendi, Necmeddin Okyay, Kâmil Akdik, Hamit Aytaç, Mustafa Halim Özyazıcı, Neyzen Mehmed Emin Dede, Mehmed Şevket Efendi, Mehmed Bâhir Efendi, Abdülfettah Efendi, Hulûsi Efendi, Kemal Batanay, Mehmed Niri Sivasî, Ali Mısrî Efendi, Vahdetî Efendi, Ahmed Râkım Efendi, Ömer Vasfi Efendi, Aziz Efendi,

Koleksiyonda Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kayınpederi Hattat Aziz Efendi’nin yazıları için de bir parantez açmakta fayda var. Çünkü Aziz Efendi’nin yazıları koleksiyon için pek mühim, ayrı, hususi bir mevkii hâiz.

AZİZ EFENDİ YAZI MEDENİYETİMİZİN NEŞ’ESİNİ MISIR’A TAŞIDI…

İstanbul, bir adım öte Osmanlı Cihan Devleti yazı medeniyetinin neş’esini Mısır’da, Kahire’de kurduğu hat mekteplerine taşıyarak Ezher Üniversitesi’ne dünyanın dert bir tarafından gelen talebelerden yazıya istidadı olanlara öğretmiş olması Aziz Efendi’nin Ümmet-i Muhammed nezdinde hat sanatına yönelik hizmetlerinin en önemlileri arasında zikredilmelidir.

40 yıllık yazı hayatına yüzlerce levhanın yanında 12 Mushaf-ı Şerif de sığdıran Hattat Aziz Efendi’nin bu topraklardaki yazı nesebi Ömer Vasfi Efendi ve Mahmud Bedrettin Yazır eliyle devam etmiştir.

Hattat Aziz Efendi’nin yazı sanatında olduğu gibi tezhipte de ne derece mahir olduğunu keşfetmek için Hicrî 1345 (M. 1926/27) tarihli nesih, rika’ hatla yazmaya ve tezyinatına muvaffak kılındığı Mushaf-ı Şerif’i temâşâ etmek kâfidir. Âharlı kâğıt üzerine is mürekkebiyle yazdığı ‘Mushaf’ta sanatkârın fırçasından dökülen klasik altın tezhibe dikkatlice bakanlar, bir müddet sonra kendilerini 16’ıncı yüzyılda, Türk asrında bulacaktır.

KETEBEHÛ ŞEYH MEHMED ABDÜ’L-ÂZİZ ER-RİFÂÎ

Sülüs, nesih, ta’lik, divanî, reyhânî, muhakkak, tevkiî, rikā‘ ve rik’a nevilerinde birbirinden âlâ keyfiyeti haiz yazılarına, Abdülaziz Eyyûbî, Azîz, Mehmed Azîz, Es-Seyyid’üs-Şeyh Mehmed Abdü’l-Azîz Er-Rifâî, Şeyh Mehmed Abdül’Aziz er-Rifâî ketebelerini koyan Hattat Aziz Efendi’den, Ekrem Hakkı Bey’e Mushaf-ı Şerif’ler, sûre-i celîle ve âyet-i kerîme levhaları, hadis-i şerif metinleri, hilye-i şerifeler, esma-i hüsnalar, dualar, kelâm-ı kibarlar, icazetnâmeler, müfredât-mürekkebât talim meşkleri, yazı kalıpları, kıt’alar, Arapça tekerlemeler, murakkaalar ve Haremeyn-i Şerifeyn minyatürleri tevarüs etmiştir.

“EKREM HAKKI AYVERDİ’NİN KALEM GÜZELLERİ”

Koleksiyonların vakıflarda, müzelerde sanatseverlerle buluşması kadar sergilerle de daha geniş kitlelerin irfanına sunuluyor olması vakıa mutabıktır. Bu cümleden olarak koleksiyon, 2019 yılının Mayıs-Haziran aylarında Yıldız Holding’in Çamlıca’daki sergi salonunda “Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Kalem Güzelleri” serlevhasıyla düzenlenen özel bir etkinlikle sanatseverlere “merhaba” demişti.

2019 yılının en mühim sanat hadisesi olarak nitelendirdiğim sergiyi ziyaret ettikten sonra İttifak Gazetesi’ndeki yazımda birkaç hüküm cümlesi kurmuştum: “Sergi, geride kalan aylar itibarıyla kanaatimce 2019 yılının en önemli sanat olaylarından biri. Cennetmekân Ekrem Hakkı Ayverdi'nin emanetçiliğini yaptığı ve sonrasında bu toprakların kıymetbilir evlatlarına; Kubbealtı Camiası'na miras bıraktığı eserler, lisân-ı halleriyle emânet, asliyet ve terkip şuurunun hangi mânalara geldiğini ifade ediyor.

YAZI GÖNÜL DİLİDİR.

Yazı da bir dildir; gönül dili… Yıldız Holding sergi salonlarında dile gelip bir nevi Hakk kelâmını tuluat etmekte olan “Kalem Güzelleri” için “Türk hat sanatının gökyüzünü aydınlatan yıldızları” sıfatını kullansak sezâdır.”

Yıldız Holding, sergi adıyla aynı ismi taşın zarif bir katalog da bastırmıştı. Osmanlı yazı üstadlarının âsâr-ı atikasına zaman zaman göz atmak için kütüphanemde ulaşabileceğim bir yerde muhafaza ettiğim kataloğu ilk incelediğimde Murat Ülker’in sergi ve Ekrem Hakkı Ayverdi üstada müteveccih kaleme aldığı şu iki paragrafı birkaç kez okuduğumu hatırlıyorum:  “İstanbullu olmasına rağmen ait hissettiği coğrafyanın genişliği, üstadımızın tefekkür dünyasının da enginliğini gösteriyor.

MURAT ÜLKER: EKREM HAKKI AYVERDİ YAZILARIYLA UFKUMUZU AÇMIŞTIR.

Merhum Ekrem Hakkı Ayverdi fikrî derinliği kadar medeniyet zengini, liyâkatli bir usta olarak, mimar, mühendis, tarihçi, yazar, âlim olarak geniş bir yelpazede bu dünyayı güzelleştirecek eserler vermiştir. Mimar ve mühendis olarak ülkemize bıraktığı eserler elbette çok mühimdir. Çünkü hem Osmanlı eserlerini mükemmel restorasyonlarla kurtarmanın yanı sıra Türk mimarisine eşsiz örnekler kazandırmıştır. Tarihî ve kültürel kıymetlerimiz üzerine kaleme aldığı yazıları daima ufkumuzu açmıştır.

Ekrem Hakkı Ayverdi üstad bütün bu üstün vasıflarının yanı sıra Osmanlı-Türk-İslâm eserlerinin gönüllü olarak muhafızlığını da üstlenmiştir. İsmi, en büyük koleksiyonerler arasında sayılmakla birlikte ben şahsen kendisinin biriktiren değil, birikim sağlayan, saklayan değil koruyan olduğu kanaatini taşımaktayım. Kıymetli eserleri dağılmaktan, daha da fenâsı kaybolmaktan kurtarmak gibi bir vazifeyi yüce gönüllülükle üstâdımız üstlenmiştir. Bu konuda öncülük edip başkalarının da arkasından gelmesini temin etmiştir.”

Bu haftaki sanat hasbihalimize, -Ekrem Hakkı Ayverdi’ye rahmet niyaz ederek- 1983 yılında Boğaziçi kültür sanat dergisinin 11’inci sayısında kendi ifadeleriyle yer bulan kısa biyografisiyle nihayet verelim.

EKREM HAKKI AYVERDİ (1989-1984)

“1899'da İstanbul'da doğdum. Büyükbabam 150 sene önce Bolu'dan İstanbul'a gelmiş, büyükanne tarafım Isparta cihetinden. Onların İstanbul'a gelişleri ise 200 sene evveline rastlıyor. Yâni İstanbulluyum. Ama vaktiyle bir konferans vermiştim. Orada demiştim ki: ‘Ben hem Bosnalıyım hem Budinliyim, hem Üsküplüyüm hem Atinalı, hem Sofyalıyım, hem Erzurumlu, hem Erzincanlıyım. Fakat İstanbulluyum. Hiç ayırmam.

İstanbul’da okudum. Teknik Üniversite’yi mimar-mühendis olarak bitirdim. 1920 senesinde pek az bir memuriyetten sonra inşaat müteahhitliği yaptım. 12 hastahâne, 20 câmi, 3 medrese, 1 çeşme –harikulâde bir çeşme, Beykoz Çeşmesi– tamir ettim. Ve Topkapı Sarayı... Benim en gayretle, üstüne para ekleyerek yaptığım eserim budur. Sonra Üniversite. O altın yaldız gördüğünüz tavanların içi betonarmedir. Öyle bir teknik kullandım ki Louvre Müzesi’nden istediler. Bursa’da birçok inşaat yaptım. Evkâfın tamirlerine, cami restorasyonlarına giriştim. Edirne’de 8 caminin restorasyonu bana nasib oldu. Topkapı Sarayı’nda dıştaki görünen bütün işleri ben yaptım. Çok şükür! Orta kapıdan, Bâb-ı Hümayun’dan başlayıp Has Ahır, mutfaklar, Kubbealtı ve üçüncü avludaki bütün eserler: Has oda, kiler odası, vesâire… 1938’den 1948’e kadar... On senede. Korkunç bir şey aslında. Sür’atim meşhurdur. Darülfünûn üniversite olurken hasta hasta, ayağımdan ameliyat olmuştum, böyle gayretle çalıştım. Bu faaliyeti 1950’de bıraktım. Ve yazmaya başladım. Bu bir emr-i ilâhîdir. Takdir edemem. Takdirinden âcizim...”

 

İbrahim Ethem Gören 10.12.2020

 

{name}
{content}
+
-
{name}
{content}
+
-

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

SİZİ ARAMAMIZI İSTER MİSİNİZ?

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.

İşleminiz gerçekleştiriliyor. Lütfen bekleyiniz...

BİZ SİZİ ARAYALIM

  • ADINIZ
  • SOYADINIZ
  • TELEFON NUMARANIZ
  • E-POSTA ADRESİNİZ
  • AÇIKLAMA
  • Kişisel Verilerle İlgili Aydınlatma Metni ’ni okudum, başvuru kapsamında kişisel verilerimin işlenmesine onayım vardır.