Dr. Ercan Topçu ülkemizin önde gelen koleksiyonerlerinden biri. Aileden koleksiyoner... Topçu Ailesi’nin emanetçiliğini yaptığı, hizmetinde bulunduğu, mütemadiyen geliştirip yeni eserlerle takviye ettiği Su Medeniyeti Ab-ı Hayat Koleksiyonu’nda Dr. Ercan Topçu’nun gayretleri mühim.
Ercan Topçu hat sanatına da özel ilgi duyuyor. İslâm yazı sanatının hemen her nev’inde güzide eserler biriktiren Dr. Topçu ülkemizin önde gelen hat koleksiyonerleri arasında yer alıyor. Dr. Ercan Topçu ile hat sanatı ilgisi ve ve koleksiyonculuğu üzerine hasbihal ettik.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1965 doğumluyum. Çocukluğum Bursa’da geçti, tarihi hanlar bölgesinde vakt-i zamanında bir nalbur dükkânımız vardı. 1982-1983 yılında Bursa Tıp Fakültesi’ne kaydoldum.
1980’Lİ YILLARDA BURSA’DA HER ANTİKACIDA BİRKAÇ ADET HAT ESERİ BULUNURDU
Hat sanatına hangi saiklerle ilgi duymaya başladınız?
Tıp fakültesini bitirinceye kadar boş vakitlerimde hem nalbur dükkânında hem de Ulu Cami çevresinde zaman geçirmişimdir. O vakitler Bursa’da Ulu Cami ve Yeşil bölgesinde güçlü, büyük antikacılar vardı. O dönemlerde eski eşyalar piyasaya daha çok çıkıyordu. Her antikacıda muhakkak birkaç tane hat eseri de olurdu.
Benim otuz sene öncesinden aldığım Osmanlı dönemi kıt’a ve Hilye-i Şerif şeklinde icazetnameler vardır. Tam olarak bilemiyorum ama, bir şekilde hat eserleri hep ilgimi çekmiştir.
Bursa Ulucami’de devasa hat eserleri vardır, insanı büyülerler, müthiştir. Hoca dedenin el yazması notları vs. derken böyle esin kaynağı aldığımız çok şey oldu.
Koleksiyonculuk aileden mi geliyor?
Biz Gürcistan sınırında bulunan Posof’uyuz. Topçugiller familyasından Molla Kadir torunlarıyız. Aileden gelen bir saklama kültürü var. Ailenin beş kuşaktan beri gündelik yaşamına ait fotoğraf, belge ve bazı objeler korunmuş, bugüne kadar gelmiş.
Dedemiz hoca. Hoca dedemizin el yazması notları, kitapları, dedemizin babasına ait Osmanlıca yazılı nüfus cüzdanı, cep saati, ninemin yüzüğü gibi pek çok hatıra bizle kaldı. Babamın Millet Mektebi’nden aldığı 1939 tarihli yeni Türkçeyi öğrendiğine dair Millet Mektebi Şehâdetnamesi hâlâ duruyor. Amcam o bölgede Cilavuz Köy Enstitüsü’nün ilk mezunlarından olup, onun Köy Enstitüsü öğrenci gözlem defteri ve diplomaları elimizde bulunuyor. Bir diğer amcamızın eşine ilk evlendiği vakit taktığı Kafkas işi gümüş kemer aile yadigârı eşyalar arasında...
Aile yadigârı belgeler çok ilginç… Ailede kaç tane, af edersiniz keçi, koyun, inek varsa ona göre beyan ve vergi ödeme makbuzları, Osmanlıca makbuzlar, Çarlık Rusya’sına ziyaret için dolaşım belgeleri hep muhafaza edilmiş.
AİLEMİZİN GENETİK KODLARINDA SAKLAMA KÜLTÜRÜ VAR
Ağabeyim Recep Ali Topçu küçüklüğünden beri pul, kâğıt para koleksiyonu yapar. Kolay, kolay hiçbir şeyini atmaz. Aynı zamanda çok güzel dost koleksiyoneridir. Biz eşyaları toplarken, ağabeyim beşeri münasebetlere, dostluklara, arkadaşlığa çok önem verir, beklentisiz, samimiyetle, gönülden kurduğu dostluklar uzun sürelidir. Yeğenim Ahmet Hamdi Topçu çoğunluğu Etem Çalışkan üstada ait olmak üzere Türkçe kaligrafi sanatına ilişkin el yazması levhalar topluyor. Bir yeğenim zarf açacakları topluyor, oğlum mühür, okçuluk malzemesi, minyatür kutular topluyor. Ailenin genetik kodlarında saklama kültürü ve bir şeyler biriktirmeye meyil var.
Babam, dedemin kendisine verdiği cep saatini bir ömür saklamıştı. Gençliğinde Balıkesir ve İncirlik üslerinin yapımı sırasında çalıştığı Amerikan Hamilton firmasının kendisine verdiği madalyonları saklamış. 1968’li yıllarda Bursa’ya göç ettiğimizde babam usta olarak inşaat şirketinde çalışıyordu. Sanıyorum 1970 yılında sabah işe giderken o dönemde tedavülde olan madeni bir lirayı kız kardeşimin avucuna bırakmış. Babam işe gittikten bir süre sonrada fenalaşan kız kardeşimiz vefat etmiş. Avucunda da o para duruyormuş. Definden sonra babam o parayı bir delik açarak evde bir yere asmış ve saklayacağını söylemiş. Sonra bu para bir şekilde kaybolmuş. Annem yılar sonra bunu bana anlattığında o tarihli madeni bir lira bulup deldirerek zincire taktırıp anneme hediye ettim. Yani bir hikâyesi var. Gerçekten ailede saklama kültürünün tezahürlerini görmekteyiz. İşte bu saklama kültüründen gelen bir koleksiyon merakımız oluştu. Bir taraftan aile işimiz olan Adell marka musluk ve batarya imalatını yaparken tarihi musluk ve su kapları toplayarak Ab-ı Hayat Anadolu su Medeniyetleri Müzemizi oluştururken diğer taraftan da hat eserlerini evlerimize alıp asmaya başladık.
POSOFLU TOPÇUGİLLER EVRAK-I METRÛKESİ
Aslında gönlümden geçen aile yadigârı obje, belge, fotoğraf, kitap ne varsa Posof kültürünü yansıtmak gayesiyle ve ailemize bir vefa borcu olarak Posoflu Topçugiller Evrak-ı Metrukesi diye kayıt altına alıp mini bir sergi ile kitapçığını bastırmaktır. İleride inşallah nasip olur.
KOLEKSİYON UZUN SOLUKLU BİR YOLCULUKTUR
İnşaallah. Sizce koleksiyon nedir, koleksiyoner kimdir?
Belirli bir konuda toplanan objeler koleksiyon, bunu toplayana da koleksiyoner denir. Aslında bu uzun soluklu bir yolculuktur. Başlangıçta bir şekilde bir şeyler toplamaya başlarsınız. Siz aslında bir toplayıcısınızdır. Zaman içerisinde tematik olarak belli objelere kanalize olursunuz. Konu hakkında bilginizi, görgünüzü arttıkça uzmanlaşırsınız. İşte o kıvama geldiğinde bir koleksiyondan ve koleksiyonerlikten bahsetme imkânı olur. Bu süreçte yirmi-yirmi beş yıllık bir zaman içerisinde ancak rayına girer.
İZZET GÜNAY: BİLGİNİZİN BOYU NEYSE KOLEKSİYONUNUZUN BOYU DA O KADARDIR
Müzelik bir koleksiyonun ardında heyecanlı bir koleksiyoner, sahasında bilgili ve donanımlı antikacı ve sahaflar ve koleksiyon mimarisini inşa eden uzman koleksiyon danışmanının özverili, amatör ruhla çalışmaları bulunur. Türk sinemasının unutulmaz jönlerinden ve aynı zamanda koleksiyoner olan İzzet Günay, “Bilginizin boyu neyse, koleksiyonunuzun da boyu o kadardır” der. Bilgi, literatür takibi, araştırma için zaman ayırma koleksiyon kalitesini etkiler.
KOLEKSİYONERLER GÖNÜLLÜ KÜLTÜR ELÇİLERİDİR
Koleksiyonerler geçmişin değerlerinin geleceğe taşıyan gönüllü kültür elçileridir. Koleksiyoner geçmişe ve günün birinde geçmişte kalacak olana vefâlı olan insandır. Koleksiyoner Sabiha Tansuğ “Kahramanlar, araştırmacılar, sanatçılar, mimarlar ve koleksiyonerler kendileri için çabalarlar. Sonunda bu çabaları insanlığa kalır ve evrenselleşir. Amatör bir ruhla en büyük motivasyon kaynağı olan heyecanlarıyla maddi imkanlarını, zamanlarını koleksiyonu geliştirmeye ayırırken konu kakındaki bilgi ve görgülerini arttırmak için müzeleri gezer, çarşı pazar gezer, ilgili kitapları okur. Ve bu olay artık bir yaşam biçimi halini alır.” diyor. Bu hususta yine Prof. M. Zeki Kuşoğlu “Koleksiyonerlik koruyucu hekimlik gibidir, insanın ömrünü geriye doğru uzatır.” demektedir. Koleksiyonlar bize ruhsal terapi etkisi yapar, yaşam kalitemizi arttırır.
KOLEKSİYONERLİK GÖNÜL İŞİDİR
Koleksiyonerlik bir sevgi, gönül işidir. Zahmetli bir yolculuktur. Onun için eskiler “Koleksiyonerin ömr-ü Nuh, sabr-ı Eyüp, mal-ı Karun olmalıdır” demişlerdir.
Koleksiyonerlikte “Almadığıma yanmam, görmediğime yanarım. Koleksiyonerlik havasını bir kez olsun içinize çekerseniz artık bundan kurtuluş yoktur. İflah olmaz bir durumdur.” Bu sözler tutkulu bir koleksiyoner olan Ömer Koç’a ait. Koleksiyonerlik için eskiler, “deva-nâ-pezir” derler. Yani “koleksiyonerlik bir hastalıktır, çaresi de yoktur.” Demişlerdir.
Hat koleksiyonu ne için; hangi mülahazalarla yapılır?
Aslında evlerimizde hat eserleri var. Ama bunu “hat eserleri koleksiyoneriyim” telaffuzunu kullanmayı kendim adına uygun bulmuyorum. Aynı Murat Ülker Bey gibi söylemek lazım.
Murat Bey’in bu husustaki kanaatleri nasıl?
“En güzel hat eserlerini almaya çalışmakla beraber, ben koleksiyoner değilim” diyor. Belki hüsn-ü hat muhibbiyim diyebilirim.
KÂİNATTAKİ EN ÖNEMLİ SANAT ESERİ İNSANDIR
Hazreti Mevlana “Sanat gizli kalamaz, gösterilmek ister, Allah (cc) kâinatı sanatını göstermek için yaratmıştır” der. Kâinattaki en önemli sanat eseri insandır.
Hat sanatı; yazı ve dahi anlamı sizin için ne/neler ifade ediyor?
Hat eseri tasarımı ve görsel görünümü önemli olmakla beraber hat esrinde Osmanlıca veya Arapça ne yazdığı da çok önemlidir. Dolayısıyla hat eserlerinde anlam bütünlüğü ile asılı olduğu mekânda; evlerde, işyerlerinde, kamuya açık alanlarda hem insanları yazı kalitesi ve tezyinatı ile görsel olarak etkileyecek, hem de manası ile gönüllere, ruhlara dokunup, mesajını verecektir.
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır” Yunus Emre ilimden muradın Allah’ın bilinmesi gerektiğine işaret eder. Yoksa dinden, imandan haberi olmayıp, veyahut seküler hayat yaşayıp hat eserlerini toplamak; hat eserlerine meta gözüyle bakmak hadisenin ruhuyla bağdaşmaz. Ateist olduğu halde -belki iddialı olacak ama- sırf göz zevki için tekke işi levhalar, el yazması Kuran-ı Kerimler toplamak kime ne fayda verir ki?
Üstad Necip Fazıl “Anladım sanat, Allah’ı aramakmış. Gerisi boş çelik çomakmış” deyişiyle buna işaret etmektedir.
YAZIDA ÖNCELİKLİ OLAN İSTİFTİR
Yazıda nelere dikkat ediyorsunuz?
Yazıda öncelikle hattat ve istif önemlidir. Ayrıca hat eserinin orijinal olması, üzerinde sonradan müdahale olmaması, tezhibinin döneminde yapılmış olması da mühim hususlardır.
Eserin hediyesi için istenen meblağa da dikkat ediyorum. Bir şey dikkatimi çekti. Hat eserlerinde sanatlı olup, iyi bir hattatın eseri ise eser büyüdükçe istenen meblağ da çok artıyor. Fakat bizim evimizde büyük eserlerden epeyce var, artık başka eserlere yer kalmadığından dolayı küçük eserleri tercih etmeye başladım.
Şüpheli bir eser olursa ondan uzak duruyorum.
HAT LEVHALARI UNUTTUĞUMUZ DEĞERLERİMİZİ HAZIRLATIR
Özellikle duvarlarınızda asılı görmek istediğiniz hat nevileri hangileri?
Hilye-i Şerifler birinci önceliğimizdir. Seyrek olarak kıt’alar, hikmetli sözlerin yer aldığı hat levhaları, çivit mavisi üzeri altın çekmeli anonim levhalar... Su gibi akıcı olduğundan talik yazıları pek beğeniyorum. Yesarizâde Mustafa İzzet Efendi’nin böyle bir talik yazısı var.
İşin açıkçası artık hat eserlerinin fiyatları gittikçe artan bir trendde yükseldiğinden hayallerimi süsleyen Kazasker Mutafa İzzet Efendi’nin, Hafız Osman’ın hilye-i şeriflerini alma imkânımız yoktur. Yine de kısmetten gayrısı olmaz derler. Nasip işi.
Eskiden evlerin duvarlarını süsleyen, okunduğunda da insanı düşündüren hat eserleri evlerde asılı olurdu. Popüler kültür bu noktada da tesirini gösterdi. Edep ya Hû, Esma-ül Hüsna’dan ya Hâfız, bu da geçer ya Hû, misafirin kaldığı yerde “Ey misafir kıl namazın, kıble bu caniptedir. İşte leğen, işte ibrik, işte peşkir iptedir”. Annelerimize hürmet etmemizi öğütleyen “Cennet anaların ayakları altındadır”; ev kapısından çıkışta duvara asılan Ayetel Kürsi bize hep unuttuklarımızı hatırlatmaktadır.
Eskiden yeni evlenenleri ziyarete gidildiğinde “Allah evlerindeki bereketi arttırsın” diye hem dua edilirmiş, hem de “Bereket Allah’tandır” hat levhası hediye götürülürmüş.
Kubbealtı yayınlarından çıkan Mehmet Demirci’nin 40 Levha 40 Yorum kitabında da hat levhalarındaki sözleri açıklamaya çalışıp, tasavvufi yorumlarla destekleyerek “Acaba o yazılar ne diyor bize?”yi hatırlatmaktadır.
Kelime-i Tevhid, Maşaallah, Bismillah, Sabreden zafere ulaşır, Allah kuluna kâfidir, Çite Vav, Nur üstüne Nur, Rızk Allah’tandır, Şefaat Ya Rasulallah, Felâk ve Nâs Sûreleri, “Allah’tan ümidinizi kesmeyiniz” ayet-i hemen her evde, işyerinde bulunmalıdır kanaatimce.
Bize Allah’ı hatırlatan, bizi Allahü Tealâ’ya yaklaştıran, Peygamber Efendimizin sünnetlerini hatırlatan gündelik yaşamda, evde, işyerlerinde, kamuya açık alanlarda manasını yazmak kaydıyla doğruluk, dürüstlük, iş ve çalışma ahlâkı, beşeri münasebetler, ticaret hayatımız aile yaşantımız ve çocuklarımız için bize yol gösterecek, düstur olacak özlü sözleri, Sûre ve Ayet- i Kerimeleri, Hadis-i şerifleri görmek isterim.
Oldukça zengin bir koleksiyona sahipsiniz. Nasıl yönetiyorsunuz?
Koleksiyonlar iyi ama, yönetimleri konusunda sıkıntılı olduğumu söyleyebilirim. Koleksiyon oluşurken Zakir Keleş, Abdullah Karataş, Kemal Türk, Aybars Türk’ün ciddi emekleri olmuştur. Yeni koleksiyon düşünenlere bu isimleri hem danışman, hem de eser bulma noktasında önerebilirim.
Hat eserlerinde kesin bir sayı sınırlaması olmadığı için bu işin sonu yok. Devamlı alacaksınız, lakin nereye kadar? Çok fazla alım iştahımız da yok.
HAT KOLEKSİYONUMUZ İÇİN MEKÂN PROBLEMİMİZ VAR
Osmanlı dönemi eserler bağlamında hem fiyatlarının yüksekliği, hem de sahte eser sıkıntılarından dolayı yeni alımlar yapmıyoruz. Eserlerimizi dijital ortamda künyeleriyle beraber kayıt altına aldık. Koleksiyonlarımıza Mutabakatlı Kıymet Takdir Raporuna göre Amerikan Doları cinsinden her yıl Fine Arts All Risk sigortası yaptırıyoruz. En büyük sıkıntımız hat koleksiyonu için mekân problemimiz olmasıdır.
Biz Topçu ailesi olarak Adell Armatür banyo mutfak armatürleri imalatı ve satışını yapan Türkiye’nin lider kuruluşlarından birisiyiz. Aile şirketiyiz. Sahip olduğumuz Ab-ı Hayat Su Medeniyetleri Müzemiz koleksiyonlarını işimizin bir parçası olarak görüyor ve kurumsal olarak koleksiyonları yapıyoruz. Başakşehir’deki Adell Armatür Fabrikasında bu eserler daimi olarak sergilenmektedir. Ziyaretçilere açıktır. Hat eserleri koleksiyonunu ise şahsi koleksiyon olarak yapmakta ve evlerimizde sergilemekteyiz. Şu iki soru mühim! Duvarlarda yer kalmadı. Asılmayan eserleri ne yapacağız? Yeni eserleri alırsak nerede muhafaza edeceğiz?
Az önce sahte eserlere değindiniz. Bu hususta neler söylemek istersiniz?
Hat eserleri para yaptıkça sahte eserler de ortada cirit atmaya başladı. Bu yüzden Osmanlı dönemi hat levhası almaktan çekiniyorum. En güzeli, günümüz çağdaş hattatlarımızdan sanatı iyi olan, gelecek vadeden, yarışmalarda dereceler almış olanların eserlerini almak. Böylelikle kafam daha rahat oluyor, bu işin bir de geleceğe yönelik yatırım boyutu var. Ben şimdi almaya devam edeyim. Benim çocuklarımda almaya devam etsinler, torunlarımızın yirmi beşli yaşlara geldiklerini gördüğümüzde çok nefis hat eserleri koleksiyonu oluşmuş olur.
Mekân sorununu nasıl aşıyorsunuz?
Tam olarak aşamıyorum. Ben eserlerin mümkün olduğunca sergilenmesinden yanayım, bununla birlikte hanım “Milletin gözüne sokuyor gibi neden hepsini sergilemeye çalışıyorsun?” diyor. Bu keyfiyet bakış açınıza göre değişir. Evimin sultanı ile arayı bulmaya çalışıyoruz. Yine sağ olsun empati yapabilen bir insan. Benim felsefem şudur: Koleksiyona aldığımız eserleri sergilersem hem kendim için hem de misafirlerimiz için daha iyi olacaktır.
Koleksiyonların benliği/egoyu artırıcı bir etkisi var mı? Koleksiyoner sahip olma dürtüsüyle, ‘yalnız bende olsun’ isteğiyle nasıl mücadele etmeli?
Önce vaki bir olayla sözlerime başlayayım. Dünyada sadece iki adet bulunan puldan biri müzayedeye çıkıyor. Müzayede sonunda bol sıfırlı dolar ile eseri bir koleksiyoner satın alıyor. İşin ilginç olanı eseri alan, diğer pulu elinde bulunduran koleksiyoner. Parasını verip işlemleri bitirdikten sonra basın mensuplarını çağırarak bu pulların şimdiye kadar dünyada iki örneği vardı, şimdi ise artık bir tane var deyip insanların gözü önünde pulu yırtarak çöpe atıyor ve sözlerini şu cümlelerle sürdürüyor: “Artık bu puldan dünyada bir tane var, o da bende.”
İKİ ÇEŞİT KOLEKSİYONCU TİPİ VARDIR
İlginç bir ruh hali…
Koleksiyonerler enteresan insanlardır İbrahim Ethem Bey.
Aslında en can alıcı soru bu! Koleksiyonerler iki çeşittir. Birincisi aldığı eserleri saklar, kendisi dışında kimseye göstermez. İkinci tipler de bunu paylaşmayı sever. Paylaştıkça beğenilme, takdir edilme duygularıyla coşar.
Sizin yeriniz nerede?
Ben ikinci tipe giriyorum. Ve bu durumu sık sık kendime hatırlatıyorum. Allah korusun, düşünsenize, koleksiyonların büyülü dünyası sizi o kadar çok etkiliyor ki, kalbinizde birincil olarak bu duyguyu taşıyorsunuz. Bu durumda –maazallah- kaybedenlerden olabilirsiniz.
Ferrari’sini satan adam gibi, bütün koleksiyonlardan vazgeçip kendimizi sıfırlamayı düşünebilmek ilginç olsa gerek. Anadolu Müslümanlığında biz ailemizden hep taklid ettik. Taklid-i iman mertebesindeyiz. Muhtemelen, imani zayıflıklarımızı giderdiğimiz ölçüde, koleksiyonların bize yüklediği kibir ve diğer duygularla baş etme imkânı olabilecektir. Ve diyorum ki “Yarabbi bizi son nefesimizde razı olduğun kullarından eyle.”
İlginiz için teşekkür ediyorum Ercan Bey.
İbrahim Ethem Gören